23 Ekim 2008 Perşembe

kadinlar icin vibrator rehberi

Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen burayı tıklayın.

6 Nisan 2008 Pazar

klitoris, vajina vs...

Marie Claire'de çıkan Nusret Kaya röpörtajından bir bölüm...

M.C.: Çoğunluğun huzursuz olmasının kaynağı, kendine aykırı olmak mı?
N.K.: İçinizdeki beni sevmiyorsanız önce kendinizle kavga edersiniz. Peki bunun açılımı nedir? Herkesle kavga edersiniz. İçinizdeki beni sevmenin A harfi, ana rahmindeki halimizi andıran kurbağa larvasının alt ucundaki enerjiyi doğru kullanmanızdır. O enerjiyi doğru kullanmazsanız, içinizde kadın yerine bir anne oluşur en klasik anlamda. Bir süre sonra bir sürü anne der ki, "Ben sizin için saçımı süpürge ettim, başıma bunlar mı gelecekti?" Buyrun. Çünkü bir kadın anatomisinde olması gereken primer güç annelik değildir, kadınlıktır. Kadınlığın kapısı da vajinadır. Mutlaka her kadın vajinal orgazmı bilmelidir.

M.C.: Bu kapı bu kadar önemli mi?
N.K.: Evet. Düşünün anatomik olarak kadınsınız; kadınlığınızla kavgalısınız! Bu kavga rahme geçse de devam eder. Yani doğurganlığınız devreye girse de... Böylece erkek, çocuk; kadın, anne kalır. "Ana gibi yar olmaz" deniyor. Yarla anayı karıştırıyorlar. Eş alacağım diye anasının küçüğünü almaya çalışıyor. Öbür taraftan da tepkisel şekilde en galiz küfürler anaya yapılıyor. İkilemler...

M.C.: Hep belirttiğiniz bir konu var, klitorise düşman gibisiniz...
N.K.: Onun sebebi de ana rahmindeki halimiz... Primer canlı bir kurbağa larvası gibidir. Sonra baş kısmı beyin olmuştur. Kuyruk kısmı da omuriliktir. Bu sistem asla kesi kabul etmez. Bunun üstünde bir taç vardır: Korteks. Geriye kalan her şeye alt beyinsel diye bakın. Alt uç bozuksa üst uç bozuktur. Kadın kilitli kapıyı açmadıysa, vajinal orgazmı öğrenmediyse zorunlu olarak rahme geçer. Eğer klitorisi kullanıyorsa da zorunlu olarak pipi gücü kullanıyordur. Bir anatomi kitabını açıp baktığınız zaman şunu görürsünüz, klitoris pipinin ufak bir modelidir.

M.C.: Bu durum kadına erkeklik adına bir şey katıyor mu?
N.K.: Kadın, erkek gibi hissediyor. Ters enerjiyle onu nevrotik ve pimpirikli yapıyor. Amerika'da yapılan bir araştırmaya göre lezbiyenlik %33'e varmış. Bir sürü klitoris kızının normal hayatı heteroseksüeldir. Ama buradaki rüya analizlerinde kız kıza sevişme rüyaları gördüklerini söylerler. Zamanla erkek düşmanı haline gelirler. Çünkü onun pipisi, erkek penisi kadar büyük değildir. Tao'nun 2000 yıldır söylemiş olduğu enerji seksinde klitorise dokunma yasağı var. Partner yoksa vibratör öneriyoruz. Rahim kullanan bir kadın erkeğe, "bebeğim, çocuğum" der. Ancak vajinayı bilen kadın "erkeğim" der.

M.C.: Kadın bekarsa ya da cinsel yaşamı yoksa?
N.K.: Rüyalarını mutlaka yazmalı... Bambaşka çatışmalar yaşar. En yaygın olanı, doğurganlık yaşı bitmeye başlandığında yaşanan paniktir. Böyle hanım danışanlarımıza gençlik yıllarında yasakladığımız köpeği tavsiye ediyoruz.

M.C.: Köpeğin anlamı nedir? Gençlik yıllarında niye yasaklıyorsunuz?
N.K.: "Aman kızım hiç olmazsa yatak odana sokma" diyoruz. Çünkü köpek bir nevi bebek yerine geçiyor. Bir bakıyoruz ki kadın evlenmekten ve doğurmaktan vazgeçer hale gelmiş. "Benim köpeğime yan baktı, bebeğime yan baktı" diye adamı kovalıyor. Yanlış. 45'e kadar çeşitli nedenlerle doğuramamış bir hanımefendiye, "Al bir köpek, bebeğin gibi bak" diyoruz.

M.C.: Bunlar da yine alt beyin bağlantısı ve köpeğin simgeledikleriyle mi ilgili?
N.K.: Tabii. Köpek daima bir rahim simgesidir.

M.C.: Kedi?
N.K.: Kedi, rüya dilinde klitoris simgesidir. Çünkü şehvetlidir. Devamlı poposunu yalar, okşanmak ister. Bir sürü kadın var; kedi yataklarında, tepelerinde... Ne oldu? Kedi klitorise kamçı vurdu. Adamın önüne geçti.


Kaynak: http://www.psikoestetik.com/yazilar/SavaslarinKaynagi.html

Tutku ve Sado-Mazoşist İlişkiler

Tutku nedir? Aşktan, sevgiden bağımsız başlı başına bir olgu mu?

Kadın ve erkek arasındaki ilişkiler genelde üst beynin hoşlanımıdır. Yani birbirlerine politika yaparlar: "Ben Pink Floyd'u seviyorum", "Ah ben de!"; "Ben piyano çalmayı seviyorum", "Ah ben de dinlemeyi" gibi. Bunlar daha çok kısa süreli ilişkilerdir.

Bu yüzden mi ilişkinin başlangıcında fizik çok önemli rol oynuyor?
Tabii, çünkü üst beynin en önem verdikleri şekil ve para. İkinci neden de şuuraltının nevrotik libidosu. Toplumun yüzde 80'inin şuuraltı takıntıları sert. Bu takıntıların sebepleri üzerinde daha önce durmuştuk. Örneğin, anne, baba, kardeşle aynı yatakta uyumak gibi masum gözüken olaylarda aktarılan seks içgüdüsünün suçluluk ipleri çok daha kalın oluyor. Yani, Elektra ve Oidipus kompleksleri dediğimiz özel takıntılar sertleşiyor. Şuuraltı takıntılar sert olduğu zaman da libido, yani cinsel enerji alt beyne inmiyor, sadece şuuraltı seviyede kalıyor. O zaman kadınla erkek arasında tutku ya da hastalıklı ilişki diyebileceğimiz bir ilişki başlıyor. Çünkü karşılıklı olarak birbirlerinin şuuraltı takıntılarını besliyorlar.

Nasıl oluyor bu?
En sık rastladığımız takıntıyı cinsel kimlik kargaşası olarak özetleyebiliriz. Örneğin, kız bebek annesinin yanında uzun süre yatarsa, şuuraltı sistem kadın etkileşimine alışır. Sonradan bir de klitorisle oynarsa -ki klitoris bir yer
de gelişmemiş bir penis-, bu takıntı daha da sertleşir. Yani şuuraltı sistem yüzde 50 dişi, yüzde 50 erkek gibi çalışmaya başlar. Aynı şey erkek için de geçerli. Böylece, şuuraltının libidosu karşılıklı akmaya başladığı zaman birbirlerinin takıntılarını beslerler. Bu tarz aktarım genelde poligamdır. Çünkü şuuraltının nevrotik libidosu dış etkilere açıktır. Bunlar sıklıkla aşk zannedilir, çünkü yoğun bir duygusallık vardır, ama nevrotik bir duygusallıktır. Alt beyin açılmamış okluğu için kişiler birbirlerine güvenmezler ve paranoyalar başlar: "Nerdeydin, nereye gittin, kuaförden neden geç geldin, cep telefonunda numarası kayıtlı bu kadın kim..?" Çok azımız bunları aştı, alt beyin açıldı diyelim. Toplumumuzda rahim etkisi nedeniyle alt beyin açıldığında çok sıklıkla çocuk alt beyin çıkıyor ortaya. Kadınlar bu noktada daha şanslı.

Kadın doğurduğu için daha güçlü
Çünkü kadın doğurduğunda alt beyin otomatikman tedavi oluyor, büyüyor. Annelik içgüdüsü; büyüyecek ki bebeğine baksın. Ama erkeğin öyle bir şansı yok. Erkek üst beyinde çok zeki olabilir; doktor, mühendis, avukat, politikacı olabilir. Ama alt beyni çocuk kalıyor.

Çocuk sahibi olmak erkeğe bu anlamda hiçbir olumlu etki yapmıyor mu?
Hayır. Çünkü baba, bebeği karnında taşıyıp da onun verdiği feedbackle alt beyni büyütemiyor. Yani baba olduğunda erkeğin alt beyni tedavi anlamında büyümez. Hatta çoğunlukla da -yine patolojik bir ilişkidir bu, eşiyle arasında cinsel hayat doğal düzeninde değilse, karısı doğurduktan sonra karısının rahminin etkisine girer. Üst beynin yaşı otuzdur, alt beynin duygusal yaşı sekiz-dokuzdur. Bunun üst beyindeki kişilik anlamında yansıması ise, "disorganize personalite" dediğimiz organize olamayan kişiliktir: Sorumluluk alamaz, işlerinde başarılı olamaz, evinin geçimini sağlayamaz, alkol gibi alışkanlıklara sapar... Çünkü temelde özgüven yok. Kadın doğurduğu, dolayısıyla da alt beyni büyüdüğü için daha güçlüdür ve birçok zamanlar erkeğin bu defektini tamir eder, en azından yuvayı organize eder. Yani bizim toplumda yuvayı kotaran dişi kuştur. Bu durumda kadın için koca, alt beyinsel anlamda başkadır; erkek çocuk yerine geçer. Hatta yaş ilerlediği zaman –etrafımızdaki çiftlere bir göz atalım- her şeyi kadının organize ettiğini görürüz. Bu temel aksaklıkları düzeltmeden kadın-erkek ilişkilerini doğal bir süreçte yaşamak mümkün değildir. Çünkü hakiki anlamdaki beraberlik mind-body, yani beyin ve vücut beraberliğidir. Vücudun da, seksin de komutası alt beyinde olduğundan alt beynin açılması şarttır. Bunun da A harfi -ben buna ham libido diyorum erkeğin eşini vajinal orgazma götürmeyi öğrenmesidir. Mutlak rahim etkisi aynı zamanda bizi Allah'ın farkına varılması öncesi genetik kodlara götürür. Allah'ın farkına MÖ 900'lü yıllarda Tevrat'la varıldı, Kuran'la son halini aldı. Ve dikkat ettiyseniz bütün bu tektanrılı dinler erkek dinidir.

Bütün tektanrılı dinler neden erkek dinidir?
Neden? Çünkü Tevrat'tan önceki 5.000 yıl rahme tapınılmış. Tabii bu arkeolojide ve tarihte "anakraliçeye tapınma" olarak geçiyor. Hatta Anadolu medeniyetlerinin Lidya ve Frigya uygarlıkları zamanında anakraliçeye, yani rahme tapınma o kadar artmış ki, erkekler birtakım mabetlerde toplu olarak penislerini kesmeye başlamışlar. Belki de kastrasyon kompleksinin ilk korkusu oradan geliyor. Morgan'ın tasniflerinde vahşet, barbarlık çağı dediğimiz dönemlerde toplumlar zaten çocuk. Evlilik kurumlan yok, dolayısıyla dölleyen erkek, yani baba belli değil. Bir tek doğuran rahim belli. Bunun anlamı da bütün toplumların mutlak rahim etkisinde kalması. Tek tanrılı dinler de bunun dengelenmesidir aslında. Evlilik kurumundan sonra biraz dengelenmeye başlamıştır. Ama henüz ideal şeklini almadı. Erkeğin güçlenmesi lazım. Güçlü olabilmesi için en erken sekiz dakikada boşalması, hatta zaman zaman hiç boşatmaması gerekiyor. Daha önce de söylemiştim, boşalma kadınlardaki regl dönemine eşittir, yani seksin doruk noktası değil, zevkin bitimidir, sperm israfıdır. Amerika'da bu söylediklerim lehine bir araştırma yapılmış ve çok sık seks yapan ve boşalan erkeklerde üst beyin sisteminin erken inceldiği, yani erken demansa girdiği (bunamak) saptanmış. Spermler canlı çünkü. Ve vücut sistemi o canlıları yeniden yapmak için müthiş bir enerji sarf ediyor. Erkek erken boşalmamayı öğrenirse kadın da vajinal orgazmı daima öğrenir.

Kadın bu konuda erkeğe yardımcı bir rol üstlenebiliyor mu?
Bütün bunları öğreterek, anlatarak yardımcı olur. Kadınlarımızın çoğu üst beyindeki erkek baskısı yüzünden orgazm olamadıklarını söylemek yerine orgazm taklidi yapıyorlar. Kısır bir döngü bu. Mutlaka düzeltilmesi gerek. Düzeltilmediğinde hastalıklı beraberlikler ortaya çıkıyor. Tutku ya da patolojik aşk dediğimiz beraberliklerin nedeni doğaya uymamak. Doğaya uymak da doğanın ve alt beynin kanunlarını bilmek demek. Fakat insanlar özellikle teknolojik devrimlerden sonra üst beyinlerine o kadar çok ödün vermişler ki, çoğumuz korteksin otomatik portakalları olmuşuz: Renk, şekil, para, hırs... Hedef, alt beyindeki o çocuğu hissetmemek olmalı, çünkü hissedersen özgüvenin kaybolur. O zaman da güven üst beyinsel olur. Bu da sırçadan köşk gibi.

Şarkılarda son dönemin en favori sözlerinden biri "içimdeki çocuk". Bu içimizdeki çocuk aslında bir hastalık belirtisi mi?
Tabii. Şarkılarda çok romantik gibi gözüküyor ama, içimizdeki çocuğu büyütmemiz şart. Tamam, alt beyin de üst beyin de çocuk, o zaman yaşa! Git seksek oyna. Ama alt beyin çocukken üst beyin gelişmişse, bunun anlamı, sorumluluk alamamak, kendisiyle barışamamak, özgüven yitimi, hakiki anlamda üretkenliğin ve gücün yitimi... Güç ve yaratıcılık alt beyindedir ve eğer onu çocuk bırakırsanız, biter.

İnsanın yaradılışında sadizm ve mazoşizm var mı?
Eğer alt beynimiz çocuk ve ilkelse, mağara döneminin birtakım kaideleri ortaya çıkar. O dönemde daha tarım bile keşfedilmemiş olduğundan avcılık yapılıyordu ve hayat "saldır-parçala-ye!" komutasıydı. Bu komuta da alt beyin sisteminde noradrenalin denilen bir maddeden kaynaklanıyor. Bunun tersi de korku maddesi adrenalin. Genetik bilgi şifreleri atalarımızdan bize geçiyor. Sadomazoşistik ilişkinin temelinde bu dışarıya vuran ya da vuramayan noradrenalin ve adrenalin maddeleri söz konusu. Ya sadist, yani o agresiviteyi üst beyninde bastırmayan -sekste bile-, ya da mazoşist, yani o saldırganlığa karşı kendini korumak istemeyen, korkuyla karışık bir heyecan yaşayan.

Mazoşizm tutkuyu kamçılıyor mu?
Dikkatini çekmiştir, genelde mazoşist rolü kadında, sadist rolü erkektedir, Mağara döneminden beri rol dağılımı nedeniyle erkek dışarda, avda, kadın ise mağarada olur demiştik ya, dolayısıyla kadının alt beyni daha çok adrenalin, yani mazoşizm; erkeğin alt beyni de daha çok noradrenalin, yani sadizm salgılayacaktır. Bunu sekste yaşamak ilkelliktir, yani mağara döneminin kalıntılarına uymaktır, Peki, heyecan verir mi? Verir tabii!

Korku zevke nasıl dönüşüyor? Korku beyin İçin olumsuz bir mesaj değil mi?
Peki o zaman neden korku filmleri best-seller olsun?!

Doğru! Neden, bilmiyorum. Üstelik ben de severim korku filmlerini!
İnsanlar heyecan peşinde koşarken korkuya da ödün verir. Niye harpler bitmesin; bokslar, karateler giderek yaygınlaşsın ki?

Peki bu korku beynin neresine hoş geliyor, bizde neyi besliyor?
Çoğumuz doğanın kanunlarına uyrnayıp takıntılarımızla baş başa yaşadığımız için, beynimizdeki bu takıntıları besliyor, Çünkü takıntılar kendi içerisinde heyecan vericidir. Şuuraltında cinsel kimlik karmaşası varsa, o bir heyecan verir. Ama alt beynin doğasına indiğimiz zaman, orada heyecan yoktur, hakiki anlamda yaratıcılık ve güç vardır, Heyecanın ötesidir, Biz gücü kaybedip heyecan peşinde koştuğumuz için bütün bunlar moda gibi gözüküyor. Yani heyecan dediğimiz şey aslında takıntılarımızın beslenmesidir. Biz insanları psikoestetik felsefe başlığında alt beyinli, heyecanların, şeklin, paranın ö-tesindeki güzelliğe davet ediyoruz. Alt beyinde de heyecan ve duygu var; çok daha muhteşemi. Ama bu şekilde takıntıları beslemeyen. Mesela alt beyni açık insanların en müşterek özelliklerinden biri doğa sevgisidir.

Alt beyni açık iki insanın ilişkisi nasıl bir şey oluyor? Mesela, özgüven olduğu için paranoyaya yer olmuyor herhalde.
Çok enderdir böyle bir ilişki. Muhteşem bir şey olur ve bence hakiki aşk da budur. Alt beyni açık bir kadınla erkeğin alt beyinsel teması, hakiki anlamdaki mind-body ilişkisidir. O zaman yin-yang kavgası biter. Çünkü iki olgun alt beynin birbirine aktarmış olduğu şey yin-yang'ın bütünleşmesi, özdeşleşmesi, paylaşmasıdır, Ben bir gün böyle bir devreye gireceğimize inanıyorum, "insan beyninin aydınlanması" denilen bir sürü felsefe var ya, işte o budur. Mitolojik bir hikaye var; Vaktiyle Tanrıların canı sıkılmış, çünkü her şeyi beyin gücüyle elde ediyorlarmış. Kendilerini ikiye bölüp dünyaya yollamışlar; bir dişi, bir erkek. Dolayısıyla alt beynin derinliğindeki yin-yang bütünleşmesi o tanrının yeniden bir araya gelmesidir. Müthiş bir güçtür. Hatta eski Cabala öğretilerinde der ki, "Tanrının dişil yanı hep şeytanın etkisi altındadır,"

Neden?
Çünkü dişil yan, söylediğimiz nedenlerden dolayı daha çok rahim etkisi altında veya rahmi kullanma eğilimindedir ya, rahmi kullanma eğilimi bizi tanrının farkına varıldığı kodların öncesine düşürür; Mutlak rahim etkisi. Bunun anlamı da, -ilahi anlamda- iyi olmayan genetik kodlardır, çünkü daha tanrı keşfedilmemiştir. Onun için eski öğretiler hep tanrının dişil yanının şeytanın etkisinde olduğunu söyler. Buradaki mücadele, tanrının eril yanının dişil yanını şeytanın etkisinden kurtarmasıdır. Tabii bunlar kavramlar, sembollerdir; hakiki anlamda şeytan değildir bahsedilen. Bu sadece mutlak rahim etkisinin hastalık yapıcı etkisidir. Çünkü, mutlak rahim etkisi altındaki kadın, rahmi kullanır ve doğurur. Bîr müddet sonra çocuklar büyür, artık o rahim etkisine isyan etmeye başlarlar, o zaman da kadın hasta gibi olur.

Adem'le Havva olayında kışkırtıcı rolünün Havva'ya verilmesinin nedeni de böyle bir şey o zaman...
Evet. Artı, bütün kitaplarda geçen ortak hikayeye göre, Allah Adem'i yaratmış, sonra onun kaburgasından da Havva'yı. 5.000 yıl boyunca ilkel insanlar, doğurduğu için kadına tapınmış ya, bu olay da aslında -buna karşılık-erkeğe doğurganlık vermektir. Yoksa, n'olacak, tanrı dişiyi yaratır, dişi de erkeği doğururdu! Onun için, şuuraltımızı geçersek, ilkel bir libidoya geliriz, ilkel libidoda penis, vajina, klitoris, rahim gibi kavramlar geçerlidir. Ama ilkel libidoyu da geçip daha derinleşirsek, orada artık yin-yang bütünlüğü vardır. Hakiki anlamdaki aşk budur ve onun için çok önemlidir.

Gerçek aşkı bulmakta umutsuzluğa düşelim mi?!
Düşmeyelim, çalışalım! Çünkü beyin bilmi giderek ilerliyor ve bu söylediklerim de giderek daha çok insan tarafından anlaşılıyor. Günün birinde insanlık o seviyeye gelecek, buna kesinlikle inanıyorum. Ama yazılı tarihten itibaren 5.000 yıl yin, yani dişi, yani rahim hakimiyeti, yani anakraliçeye tapınmalar başlamış ve devam etmiş ya, 2.900 yıldır da erkek hakimiyeti devam etmeye çalışıyor. Demek ki, aşağı yukarı 2.100 yıl sonra dengeyi bulacağız!

Biz göremeyeceğiz yani!
Göremeyeceğiz, ama oraya doğru gidiyoruz, işte ancak o zaman gerçek anlamda gelişmiş insanlar toplumu olabileceğiz: Alt beyni olgun, savaşmayan ve özdeşleşen. Çünkü yin ve yang arasındaki dengesizlik, esasında harplerin temeli. Bu anlamda düşünürsen ve tarihi de bir incelersen, bunu göreceksin.

Doç. Dr Nusret Kaya
Kaynak: http://www.psikoestetik.com/yazilar/Tutku.html

31 Mart 2008 Pazartesi

kadın orgazmının bilinmez yolları

kadın orgazmı bir bilinmezlik değildir. ilk evvela anahtar cümleyi tekrarlayalım;

orgazm öğrenilebilen bir reflekstir, tıpkı bisiklete binmek gibi.

ilk seksinde orgazm olmaya başlayan ve doğal olarak müteakip sekslerinde de orgazm olan kadınlar vardır (sayıları yüksek olmamak kaydıyla)
velakin orgazm, çoğu kadında (teker teker hatırlamadığım çoğu kaynağa göre %90-95 oranlarında) öğrenilememiş bir reflekstir.

her kafadan bi ses çıkıyor; neredeyse tüm erkek bilim adamları ve orgazm ol(a)mamış kadın bilim insanları diyor ki "vajinal orgazm diye bişey yok, debelenmeyin"
buna karşın kuvvetli bir söylenti var "olanın" çatır çatır vajinal orgazm yaşadığıyla ilgili...

iletişimsizlik sanırım şurdan kaynaklanıyor; orgazm refleksini ilk seksinde yaşamaya başlamış kadınlar için durum gayet normal. onlar üstünde bile durmuyor bu tartışmaların... öyle ya, onlar anlayamıyorlar "nasıl" olup da orgazm olunmayacağını...

bu refleksi keşfetmemiş kadınlar da "nasıl" olunacağını öngöremiyorlar. tanımsız ve bilinmez bir boşluk onlar için bu kelimenin karşılığı...

"sonradan" orgazm refleksini edinmiş kadınlarla ilgili çok fazla duyduğum bişey mesela; aldatma hikayeleri...
kadın kocasıyla yıllar boyu gayet "normal" sandığı orgazmsız seksleri yaşıyor. daha sonra ya kendini aldatan kocaya nispet olsun diye, yahut karşı koyamadığı bir çekimin esiri olarak gidip bir başkasıyla birlikte oluyor. ve bilin bakalım ne oluyor?

bingo!

evet orgazm olamama (anorgazmi) durumu çoğu zaman zihinde düğümlü bir takım süreçler yüzünden yaşanamıyor. zihnin ezberini bozmaya yeltenilen anda (aldatma, karşı konulamaz bir "yasak" ilişki, vibratör deneyimi, vs...) ister istemez zincirler kopuyor ve kadın ömründe ilk kez olarak orgazm oluyor...

o kadar sık duyduğum bir hikaye ki bu...

sanırım çoğu zaman bu tip sürecin sonunda "sonradan" orgazm refleksi (biraz da tesadüfi olarak) kazanıldığı için hiçbir kadın çıkıp da bunları anlatma gibi bir olaya girmiyor...
yalan yanlış bir "klitoris orgazmı" geyiği dönüp duruyor böylece...

önceki bir yazımda belirttiğim gibi, tekrarlıyorum; klitorisin asla bir orgazm süreci yoktur-olamaz...

orgazm denen şey tektir ve o sürtünmeyle, bastırmayla, okşamayla yaşanamaz.
onun tek anahtarı vajinadadır (g noktası)

25 Mart 2008 Salı

dildo mu vibratör mü?

karıştıranlar için hemen hatırlatma; vibratör pille/elektrikle çalışır ve titrer.
dildo titreyen bişey değildir, bazı sebezelerle -:)- yahut eşyalarla da işlevsel olarak ortaklık taşır.

ilk orgazmınızı henüz yaşamadıysanız, dildoyla yahut benzer şeylerle başarılı olmanız biraz zor olabilir. çünkü orgazm yaklaşırken elleriniz ve ayaklarınız kasılmaya başlar ve dolayısıyla dildo işlevli kullandığınız şeye o ana kadar elinizle vermiş olduığunuz titreşim fonksiyonunu verememeye başlarsınız,

öte yandan orgazm için uyarımın devam etmesi gerekiyordur, fakat elleriniz önlenemez biçimde kasılmış olduğu için uyarımı devam ettiremezsiniz...

ya kegel egzersizleriyle bacaklarınızı kasarak "içeriden" devam edeceksiniz (ki bu çok zordur) yahut bir adet güzel vibratör edineceksiniz.

orgazm olayını çözmüş; tantra, tao özenen bacılar dildolan devam etsin, vajinal kasları geliştirmek için egzersizlerde toptur, yumurtadır şudur budur kullanılıyor zaten...

10 Mart 2008 Pazartesi

erken boşalma?

Erkeklerin çoğu, sevişme sırasında, daha eşleri doyuma ulaşmadan, hatta yeterince heyecanlanmadan, kendilerinin hızla orgazm oldukları durumları yaşamışlardır. Sevişmenin daha başlangıcında meydana gelen böyle bir erkek orgazmına, erken boşalma denir. Erkeklerin cinsel sorunları arasında en yaygın olanı budur. Bazılarında boşalma, penis daha dölyoluna girmeden bile olabilir. Çoğundaysa, bir iki sürtünmenin ardından hemen orgazm gelir. Teknik anlamda, cinsel birleşme gerçekleşmiştir. Eğer erkeğin orgazmı, penis vajinanın içindeyken olmuşsa, erken boşalmaya rağmen kadın gebe kalacaktır.

Cinsel eylemin hangi aşamasında olursa olsun, boşalma erkeğe belli bir haz verir, zevkli bir gevşeme, rahatlama sağlar. Ama sevişme, heyecanlanma ve cinsel gerilim süresi ne kadar uzunsa, boşalma ve rahatlamayla gelen haz da o kadar büyük olur. Dolayısıyla, erken boşalmanın getireceği fiziksel ve duyusal haz, uzun süreli bir sevişmenin ardından gene orgazmın vereceği hazdan daha az olacaktır. Bunun da ötesinde, birşeyin daha başlamadan bitmesi anlamına gelen böyle bir durum, boşalmadan duyulan hazza mutlaka yetersizlik, başarısızlık ve kaygı duyguları karıştıracaktır. Eşini doyuramamış olmak da erkeğin bu başarısızlık ve kaygı duygularını şiddetlendirecektir.

Erken boşalma, genellikle, ilk cinsel deneylerini hep "aceleyle" yaşamış kişilerde görülür. Bu deneylerin esas amacı, erkeğin cinsel geriliminin fazla gecikmeden giderilmesidir ve kadın da, eğer varsa, sadece bu amaca ulaşmak için kullanılan bir araç durumundadır. İlk gençlik yıllarında erkeklerin genelevlerdeki ilişkileri ya da genel olarak, hiçbirmahremiyet koşulunun bulunmadığı durumlarda aceleyle tamamlanan cinsel birleşme deneyleri, erkeklerde erken boşalmayı bir alışkanlık haline getirebilir. Aynı şekilde, yakalanma korkusu içinde yapılan masturbasyon da, eğer çok sık denenen bir doyum yolu haline gelmişse, cinsel birleşme sırasında erken boşalmanın nedeni olabilir. Erkek yaşantısında çok sık görülen bütün bu deneylerin ortak yanı, yakalanma korkusundan veya herhangi bir başka nedenden ötürü orgazmını aceleye getirmesidir. Cinsel arzunun ilk uyanışıyla boşalma arasındaki süre, kadın erkek arasındaki bedensel ve ruhsal temasın verdiği haz duygusuyla değil, gerginlik, kaygı ve sabırsızlıkla doludur. Erkek bu süreyi kısaltmaya çalışmaktadır; öyle ki, bunun yarattığı koşullanma, onun en küçük uyarılara karşı aşırı ölçüde duyarlılaşmasına neden olduğu için, daha sonra kadınlarla girişeceği cinsel birleşme deneylerinde de erken boşalma kaçınılmaz olacaktır.

Erken boşalmadan yakınan erkeklerin çoğu, merkezi sinir sistemleri aşırı ölçüde duyarlı kişilerdir. Bu durum, çocukluklarında sık sık yataklarını ıslatmalarına neden olmuştur; bundan ötürü cezayla ya da alayla karşılaşmaları, onları ergenlik çağına doğru daha da duyarlı ve kaygılı kişilere dönüştürmüştür. Yapılan araştırmalar erken boşalma sorunundan yakınan erkeklerin genellikle çevrelerinden kopuk kişiler olduğunu ortaya koymuştur. Bu kopukluk ya çok ürkek ve ezik bir kişilikte ya da aşırı ölçüde saldırgan ve iddialı davranışlarda kendini belli etmektedir. Bu tür kişiler, başkalarının kendileri hakkındaki düşünce ve yargılarına hastalık derecesine varan bir önem vermekte ve bu yüzden insanlara karşı sürekli tetikte durmakta, kimseye güvenmemektedir. Çoğu zaman ilk cinsel deneylerini büyük bir gizlilik içinde yürütmüşlerdir. Çünkü çevrenin kendilerini ayıplamasından korkmaktadırlar. Kadınlarla ilk ilişkilerinde de, özellikle fazla değer vermedikleri, bağlanmayacakları kadınları seçmişler ve gerçek doyuma ulaşmaktan çok erkeklik güçlerini kanıtlamayı amaçlamışlardır. Daha sonraları, uzun süreli bir ilişkiye girdiklerinde de, erken boşalmanın ve doyumsuzluğun ilk belirtileriyle karşılaşmışlardır.

Kuşkusuz, bu türden komplekslerden uzak, rahat kişiler de erken boşalma sorunuyla karşılaşabilir. Sırf başka bir eş bulamamaktan ötürü edinilen bir genelev alışkanlığı, oldukça sık görülen bir nedendir. Erkek cinselliği ile kadın cinselliği arasındaki fark da bir etken olabilir, erkekler görsel uyarılardan şiddetle etkilenirler, eşlerinin çıplak bir görüntüsü onlara ilk heyecanı vermeye yeter, bundan sonra gelen bir fiziksel temas, bir sürtünme, onları kolayca orgazma götürebilir. Oysa kadınların heyecanı, çoğu zaman ancak dokunsal uyarıların, bedensel temasın belli bir aşamasında başlar; ve orgazma ulaşmaları için de oldukça uzun bir süre gerekir. Erkeklerin çoğu, küçüklüklerinde çişlerini tutmayı öğrendikleri gibi, yetişkinliklerinde de orgazmlarını geciktirmeyi öğrenirler, ama aşırı heyecanlı, duyarlı ya da düpedüz bilgisiz olanlar bunu başaramayabilir ya da gerek duymayabilirler. Eğer çok köklü psikolojik nedenlerden kaynaklanmıyorsa, erken boşalma basit cinsel terapi teknikleriyle giderilebilecek bir sorundur.

Bu sorunla karşılaşmış çoğu erkek, dikkatlerini başka bir şeye çevirerek, örneğin işlerini düşünerek ya da birden yüze kadar sayarak boşalmayı geciktirmeye çalışırlar. Ama bu, çok etkin bir çözüm değildir; hatta erkekteki kaygıyı arttıracağı için tam ters sonuç verdiği de olur. Dahada önemlisi, bu yöntem, erkeğin kendini bütün varlığıyla cinsel coşkuya teslim etmesini önler; oysa gerçek doyumun temel şartı da budur. Bir başka denenmiş yol da, erkeğin kadına hiç acele etmeden, yumuşakça girmesi ve bir süre hareket etmeden bu durumda kadının üzerinde yatmasıdır. Bu durumda penis, vajina içinde hiç hareketsiz dururken, erkek karnını kadının klitoris bölgesine ağır ağır ama bastırarak sürtebilir. Bu kendi boşalmasını geciktirirken, kadının orgazmını hızlandıracaktır. Bu tür teknikler, boşalmayı geciktirmekle birlikte, erkeğin kendini unutmasını önledikleri ve hep kontrollu davranmasını gerektirdikleri için, cinsel birleşmeden alınan zevki azaltırlar. Bunların hepsinde, erkek, doyurucu bir cinselliğin ana koşulu olan kadınla iletişim ve bütünleşme yerine kendi hareketlerini aşırı ölçüde kontrol edecek, kendisiyle başbaşa kalacaktır. Buna karşılık, kadın eşin de cinsel terapide aktif bir rol alması, terapiyi de sevişmenin bir parçası haline getireceği için alınan sonuçlar daha başarılı olmaktadır.

Masters ve Johnson tarafından geliştirilen ve iki eş arasında uygulanan bir yöntem şudur: herşeyden önce kadınla erkek mutlaka orgazma ulaşma düşüncesini bir yana atarlar. Kadın yatakta sırtını bir yastığa dayayarak oturur. Erkek, başı kadının göğsüne yaslanacak şekilde, kadının bacakları arasına uzanır ve bacaklarını açar. Bundan sonra kadın, dikleşene kadar erkeğin penisiyle oynar. Erkek, boşalmanın yaklaştığını hissettiği an kadına işaret eder. Bunun üzerine kadın, penisin başını kuvvetlice sıkar; bu sıkma dört saniye kadar devam etmelidir. Bu, boşalma dürtüsünün zayıflamasına neden olacaktır. Otuz saniye kadar sonra kadın yine eliyle eşinin penisini uyarmaya başlar. Erkek boşalmak üzere olduğunu haber verince kadın yine sıkma yöntemini uygular. Bu, erkek boşalana kadar 10-15 kez uygulanmalıdır. Erkeğin bundan önce orgazma ulaşmasında bir sakınca yoktur. Çift, bu yöntemle, orgazm olmadan uyarılma süresini uzattıktan sonra, sıra penisin dölyoluna girişine gelir.Bunun için 7-15 günlük bir "sıkma" uygulamasının geçmesi gerekir. Artık kadınla erkek cinsel birleşmeye geçebileceklerdir. Bu, erkeğin sırtüstü yatması ve kadının üste çıkarak penisi içine alması şeklinde olur. Ama bu noktada hiçbir zorlama ve sürtmenin olmaması önemlidir, çünkü amaç erkeğin dölyoluna girme duygusuna yavaş yavaş alışmasıdır. Boşalmanın yaklaştığını anlayınca kadına işaret edecek ve o da gövdesini erkeğin üstünden biraz kaldırarak yine sıkma hareketine geçecektir. Böyle birkaç uygulamadan sonra penisin dölyolu içine hareket ettirilmesi ve sürtme aşamasına geçilebilir.

Masters ve Johnson, on yıllık araştırma dönemi içinde, bu yöntemi uygulayan 186 hastadan 182'sinin olumlu sonuç aldığını bildirmektedir.

kaynak: urban5

9 Mart 2008 Pazar

bir erkek neden boşalamaz?

1- antidepresan kullanımı:
eğer kişi antidepresan haplar kullanıyorsa boşalamaz. mastürbasyon yapmak bile artık saatler sürer, kollar arnold'ınkiler gibi olur.

2- performans kaygısı:
eğer kişi "hmm bu hatun tecrübeli birine benziyor, du bi kendimi göstereyim de hastam olsun" diye düşünürse ve "lan peki ya olmazsa" diye düşünmeye başlarsa işin boku çıkar uzadıkça uzar.

3- kadının tavrı:
penis denilen organ çok duygusal bir organdır. eğer seks sırasında birden harekete geçer ve çok aktif davranmaya başlarsanız; bu tavrınız penisi korkutur. korkmuş penis çok kendini gösteremez. lapa gibi yumuşacık sevişmek zorunda kalırsınız. ha aktif derken, yatın demiyorum, ama birdenbire üzerine atlayıp "hadi hadi hadi" tadında hareket etmeyin diyorum. her şeyin bir zamanı var.

4- kadının hayatındaki erkekler:
eğer daha önceden hayatınıza giren çıkan erkeklerden bahsettiyseniz ve onlardan bir ya da bir kaçını unutamadığınızı düşünüyorsa er kişi, kendinizi bırakmadığınızı, hatta ve hatta sevişirken bile o adamları düşündüğünüzü düşünür. sonrasında sizin onları düşündüğünüzü düşündüğü için sizi başka biriyle düşünmeye başlar. bu da ereksiyon problemleri ve boşalamama sorunları yatar.

5- stres:
evet stres. antidepresan kullanımı gibi, yoğun stres de cinsel hazzı bozar. kafası dolu adam sekse yoğunlaşamaz. fakat her erkek gibi, yanında bir kadın varsa, kendisini seks yapmak zorunda hisseder. hepimiz de biliyoruz ki zorla güzellik olmaz.

6- daha önceden boşalmış olmak:
gene performans kaygısıyla beraber sayılabilirdi aslında. erken boşalma sorunu ile de ilgili. bazı erkekler geç boşalabilmek için kadına gitmeden önce bi posta masturbasyon yaparlar. hiç tasvip etmediğim bir durumdur. git kadının yanında boşal boşalıyosan, sonra da "bu trailer idi, şimdi devamı geliyor" de al gönlünü halbuki.

bütün bunlardan görebildiğimiz gibi, erkek kişi ilaç kullanmıyorsa ve daha önceden boşalmadıysa, kafasıyla ilgili bir problemi vardır. konuşun onunla, rahatlatın onu.

kaynak: urban5

6 Mart 2008 Perşembe

çeşitli sorular - cevaplar

sık sık karşıma çıkan bir toplumsal yaklaşımlardan bazıları,

mesela kadın orgazmıyla ilgili;
"arada aşk varsa ve iki taraf da birbirini birer arzu nesnesi olarak görüyorsa kendiliğinden ulaşılacağını düşünüyorum. ulaşılmaması için herhangi bir sebep göremiyorum." deniyor..

açıkçası ben görüyorum. kadınların çok büyük bir çoğunluğu vajinal bir orgazmı hiç bilmeden yaşayıp ölüyorlarsa açıkça ulaşılamıyor demektir. aşık olmayan bir toplum değiliz. sevdiğini mutlu etmek için gayretsiz bir toplum olduğumuzu da sanmıyorum. ama tablo ortada değil mi? "aşk yeter, gerisi kendiliğinden gelir" diyorsunuz.

gerisinin kendiliğinden gelmediğini tecrube etmiş milyonlarca kadından da anlayabileceğimiz gibi; hayır gelmiyor. sırf aşkla bazı kapılar kırılmıyor...

ha neden böyle?
evvel yazılarımdan birinde belirtmiştim,
"...ancak kadının bir erkekle beraberken orgazm olabilmesi için 3 faktöre ihtiyaç var.

ikna olmuş bir zihin + ikna olmuş bir kalp + ikna olmuş bir beden = orgazm

kalbi ikna etmek için flört dönemi vardır. erkek kadının kalbini ısıtır, aşk harlanır. bedeni ikna etmek için önsevişme vardır. erkek kadını dakikalarca, hatta bazen saatlerce uyarır ve sekse hazır hale getirir. ama çok önemli bir eksik kalır; zihin! BİR KADININ ZİHNİNİ BİR ERKEĞİN TEMİZLEMESİ MÜMKÜN DEĞİLDİR. kadının zihinsel takıntıları varoldukça orgazm olamaması çok doğaldır.

nedir o zihinsel takıntılar? çocukluğumuzdan beri bize "ört kızım", "bacağını kapa kızım", "elini tutturma kızım", "aman kendini kullandırma kızım" diyen toplumdur, ailedir... bu ataerkil sistemdir. ne kadar "modern" bir ailede yetişmiş olursak olalım, bu toplum şartlandırmalarını atamayız zihnimizden.

belki soyunur yatağa gireriz, bacaklarımızı açar ve seks yaparız. ama (çok derinden) bir erkeğe asla TAM OLARAK TESLİM OLMAMAK belletilmiştir bize. belki seks yaparız, ama asla kendimizi gerçekten, bütünüyle "teslim" edemeyiz bir erkeğe..

ve teslimiyet yoksa, orgazm yoktur."


orgazm kadında "ÖĞRENİLEN" bir reflekstir. kadının öğrenememesi (erkeğin öğretememesi?) döne dura söylenen o "doğallık" süreci üstüne vurulan toplumsal ketler sonucunda ortaya çıkmıştır zaten. doğal olmayan ve aşılması gereken şey anorgazmidir (anorgazmi=orgazm olamama durumunun tıbbi adı)

"seksoloji der ki; birinci siraya orgazmi koyma ve kendin koyuyorsan da baskalari icin zorlantili sekilde yapma, once zevk almaya ve cinselligini doyum verecek bicimde yasamaya bak"

bunu anlıyorum. bilim böyle yaklaşıyor konuya, bunu da anlıyorum. ama ben derim ki;

orgazm refleksini kazanmış bir kadının zaten böyle bir sorunu olmaz. orgazm refleksini kazanmamış ve eşiyle ilişkisinde bunun baskısını hisseden-hissettiren kadın için de, hiç böyle sıkıntılara şeylere gerek yok bence. alır güzel bir vibratör, 1-2 denemede çözer atar zaten, orgazm neymiş ne değilmiş.

eşiyle sevişirken de artık bedenini tanımış olduğu için hiçbir sıkıntı çıkmaz. çişini tutmasına yarayan kasını rahat bırakması gerektiğini, çiş hissinin biraz zaman sonunda yokolacağını, kasılmaların başlayacağını, mütakiben zevkin yükseleceğini ve en sonunda yay gibi gerilip tamamen kontrolü yitirerek orgazm olacağını biliyordur artık bedeni de zihni de... öğrenilen bir refleks olduğunu ve bi kez öğrenildiğinde (tıpkı bisiklete binmek gibi) artık unutulmayacağını...

"... fizyolojik bir bozukluk veya bunu engelleyebilecek bilissel surec yasanmiyorsa, sevişmenin devaminda orgazm gelecektir zaten... değil mi?"

bir erkekle kadının seks eyleminden bahsederken "orgazm ...devamında gelecektir" gibi bi cümle kurulamaz bana göre.
un vardır, şeker vardır, yağ vardır ama kadın cinselliği söz konusuysa; tüm malzemenin hazır olması asla bir helvayı garantilemez.

eğri oturup doğru konuşalım; garantilemiyor işte... dağ gibi adama aşıksınızdır, seksüel olarak çok sağlıklıdır, siz de sağlıklısınızdır, arzu vardır, aşk vardır ama gerçekten 8-10 saniyeliğine şaftınızı kaydıracak gerçek bir orgazm yoktur...

yukarıda bahsettim, doğar doğmaz başlayan zihinsel koşullanmalar, ört kızım'lar, gösterme kızım'lar, elletme kızım'lar;bir erkekten daima kendimizi "sakınmak"la ilgili yapılan tüm telkinler yüzünden yaşanamaz orgazm. bu, sadece ERKEK OLGUSU'na karşı çok derinine "güvensizlik" çakılmış kadınların (yani aşağı yukarı hepimizin, tüm türk kadınlarının) başına gelen bişey.

bu mesnetsiz ve gereksiz güvensizlik hissini oradan söküp atmanın da en pratik yolu da, orgazm refleksini kendi kendine keşfetmektir bana göre..."erkek" ve "vajina" kavramlarını birlikte kapsayan bu güvensizlik hissinin içinden "erkek" olgusunu çıkarıp aldığınızda (yani tek başınıza bir orgazma yeltendiğinizde) açıklıkla şimdiye kadar olanlarla ve olmayanlarla yüzleşir benliğiniz..

tekrarlıyorum; bisiklete binmek gibidir. bedeniniz bi kere o refleksi kazandı mı, iş bitmiştir zaten...

2 Mart 2008 Pazar

g noktası: her kadında mı, "şanslı azınlık"ta mı var?

erkek dunyasinin buyuk korkusu g noktasi... hakli bir varolus mucadelesi onlar icin bilincaltlarinda bu, "ya bulamazsam, ya uyandiramazsam"
ne var ki korkmanin yahut inkarin duruma faydasi yok,

butun ciddi ve tarafsiz biliminsanlarinca kabul edilen bisey su ki; erkekteki prostat bezinin karsiligi kadinda g noktasidir.
tipki penisin karsiliginin (gelismemis bbir pipi olan) klitoris olmasi gibi...
ahacik surdan da fotograflarina bakin;
http://www.drgspot.net/

g noktasi, bazi insanlarin 6 parmakli olmasi gibi bisey degildir, modifikasyon, aksesuar degildir;
her kadindaki standart donanimdir
(daha nasil ifade edeyim bilemedim :))

aslında sadece "bazı kadınlar"da g noktası olduğunu savunan yuzlerce haber, dahasi binlerce "bilimsel" makale bulabilirsiniz internette. cok normal...
erkek bilimin erkek verileri bunlar.

bilimin de boyle "taraf" olabilecegini bilmezden once, bi kadin profesorun bir makalesini okumustum bir hevesle. 11-12 sayfalik bir makale idi. bu konularda yazilmisti.
yazinin sonunda buyuk hayal kirikligi yasadim. cunku "kadin" profesor ustu kapali olarak sunu soyluyordu;
"g noktasi diye bisey yoktur.... ama aslinda olabilir de"
"kadin fizyolojisi cok karmasiktir. bazi seyler kadindan kadina degisebilir"

"kadin fizyolojisi karisiktir" demis ya! inanamamistim; bunları bir "kadin" soyluyordu!
senin "bilim insanı" olarak misyonun o karışıklığı çözmek ve anlatmak zaten!

uzmantv.com diye bir sitede bazi kayitlar yayinlaniyor. bunlardan biri de uzman psikolog ayse hanim'in konusma kayitlari.
bazi seylerden bahsediyor... seks, orgazm, iliskiler, klitoris, vajina vs...

ayse abla benim gozumun icine baka baka anlatiyor;
mesela; "g noktasi diye bişey; vajinal uyarım ve orgazm diye bişey yok"muş... "bazen seks, önsevişmesiz de olabilir"miş... "erkeklerin orgazm taklidini anlaması çok zor"muş... vs vs...

elimi belime koyuyor ve suzulerek "hahayt" diye bir nara atiyorum bunlara istinaden. ve ekliyorum;

"hanim hanim, senin dunyadan haberin yok"

:)))

tabii bu isin sakasi... ama ayse hanim, ve erkek bilimin verilerini bir papagan gibi tekrarlayan hemcinslerim adina uzuluyorum cidden. umarim bigun bedenlerinin "dogal" gerceklerini yasarlar...

-neden hala "g noktası var mı, yok mu"yu tartışıyor bilim o halde?

amerikayi devamli yeniden kesfetmeye calisiyorlar cunku bence.
daha onceden zaten (laboratuvar ortaminda) "kanitlanmis" bilimsel olarak tetkik ve tespit edilmis bazi gerceklere, (kendileri yasayamadiklari icin) inanmayi reddeden ve onun varligina dair teorileri curutmeye calisan bilimadamlarinin basinin altindan cikiyor bunlar.

bu egilim maalesef sirf bilim adamlarinda degil, her nevi "adam"da var.

erkeklerin bu fikre ikna olmasi cidden zor, cunku bu durumda su ana kadar yasadiklari tum bir cinsel mazi cokecek... tum "ozel" anilari anlamini kaybedecek...
tum erkeklik egosunu, hayatina girmis kadinlarin "taklit"leri ustune, sanal bi sekilde yukselltigi gercegiyle yuzlesecek.
bu kolay bisey degil... "ben erkegim" duygusunu tasimak, ama bir anda belki de omru boyunca (bir kadina) erkekligini anlamli kilacak tek bir tecrube bile yasatamamis olduguyla yuzlesmek...
kolay degil, hersey sifira doner o zaman. bunu kolay kolay hicbir erkek kabul edemez.

bir erkege de -tipki kadin gibi- seksin "ogrenilen" bisey oldugunu; ogrenmeden, kendiliginden yapiverdigi seylerin aslinda "gercek" bir seksle pek de alakali olmadigini,
evet, elinin altindaki bedenin bir uzay araci oldugunu, ve "farkindalik" olmadan onunla ancak bakkala gidebilecegini...anlatmak zordur.
cok zor...

reddeder, inkar eder. "yapiyorum ben iste bal gibi" der, "bunlar dogru olsa bile ben dogal bir yetenegim bu konuda" der. her erkek bu konuda kendini esi bulunmaz inci tanesi zanneder :)

kadin profesor, ayse abla ve digerleri...

sahsi fikrimdir; kendilerinin gercek bir masturbasyon deneyimi yasadigina (yani bir vibrator kullanmayi denediklerine... yahut yeterince denediklerine) inanmiyorum bir kadin olarak.

kadinlar icin (bilim kadini olsalar dahi) vajina ici tabudur. oranin cinsel uzuv oldugunu bilir ama algilayamaz; orasini ic organ gibi hisseder.
nasil kendi kendine ameliyat yapmaya kalkmiyorsa, vajinasinin icine kendi kendine dokunmayi da tasavvur edemez pek cogu (etrafimda 40-50 yasina gelmesine ragmen vajinasina dokunamadigi icin hic tampon filan kullanmamis kadinlar var... sizin de etrafinizda vardir... cok var)
"erkek penisi"nden baska sey tanimamistir vajinalari. onunla da zevki "ogrenemedigi" icin yalan yanlis bisey anlar seksten.. tum dunyayi, seks denen seyi kendi kisisel ufkundan ibaret zannetmeye baslar..

cok dogal bi surec...

bu aldanisin sizi yaniltmasina müsaade etmeyin lütfen...

"G noktasını uyandırmak" nedir?

G noktası lokasyonunun teknik tarifini bilirsiniz?

g noktası aşağı yukarı vajinanın 5 cm kadar içinde ve saat 12 yönündedir. yani vajina kanaliyla, idrar kesesi arasindan kalir (hatta kadinlarin cogunun cisi tutunca yasadigi guzel his/kamasma da bu yuzdendir. sisen idrar torbasi, g nktasina "abanir" ve kadin zevk alir. hamilelikte de durum benzerdir. kadinin g noktasi uzerindeki basinc 7/24 cok oldugu icin, hamilelerin canı devamli seks yapmak ister. cok dogal surecler bunlar...)

g noktasi, asagi yukari seksten zevk almayan her kadinda "uyuyan" bir noktadir. ancak hamilelik gecirmis yahut cisteki kerameti kesfetmis kadinlarda, bi "acaba" olabilir... onun ustune gidilsindir....

"uyuyan" diyorum bakin; g noktasını adres tarifi gibi sormaniza bile gerek yok, google dan "g spot" yazdiginizda tum resimler çikar... ama uykudur buradaki sorun, lokasyon degil...
kasa sifreleri var ya, onlari kirmaya benzeyebilir bu uykuyu bozma surecinde yasananlar... durmadan denemek, usanmadan, sevgiyle ugrasmak lazimdir...

kadinin cinsel ufkuna, bu kesfi ne derece yuksek bir motivasyonla istedigine, size karsi besledigi gercek hislere filan baglidir kirilma...

2 gunde de olabilir; 2 ay da surebilir... tamamen size / kadina bagli orasi... kendinizi birbirinizin kollarina ne derece buyuk bir askla teslim ederseniz, o kadar kolay olabilir...
bakin "teslim etmek" dedim; onemli bir nokta... kadin size teslim olmazsa bu is olmaz.. yani muhakkak arada guven ortami yaratmali ve onu incitmeyeceginizi hissettirmelisiniz...
ki size cok kiymetli bedenini severek teslim edebilsin ve butun kapilarini yavas yavas acsin....

cenneti varedebilecek bir zevktir, ama "ogrenilmesi" sarttir... kadin g noktasindan (yani vajinasindan) zevk almayi bilmezse, hep eksik, yarim, nevrotik bir varolus icine hapsolur...

ilk kirilma sonrasi is cok kolaylasir, kapi bi kere acilmistir cunku artik. bundan sonra cok daha kolay/gercek bir uyarim yasamaya baslacak kadin seks oncesi/esnasinda...

orgazm butonu degildir; dogru duzgun on sevismeden 2 dakika uyarip kadini sekse hazirlayabileceginiz bir alan olarak bakmayin;
g noktasinin, misyonunu yerine getirebilmesi icin bile kadinin 10-15-20 (belki daha fazla) dakikadir uyariliyor olmasi sarttir.

...

kolay oldugunu iddia etmiyorum; zor bir surec, fakat "ask" denen sey bu ise yariyor iste!:)

insanlar asik olduklarindan -gercekten- ne yapacalarini sasirirlar... saskin, telasli, sevincli oradan oraya kosustururlar... iliskide de maalesef bu durum (cicim aylari) pek surmez ve yukarida bahsettigim etkilere (uykusuzluk, pır pır ruh hali, midede uçuşan kelebekler, enerji patlaması, vs) sebep olan cinsel tansiyon bedende kaldikca; kosner ve zehirlesir...

artik "sabirsizca" olanlar gorusmeler degil kavgalardir bir süre sonra... sen ben tartismasi alip yurur... ilişkilerin makus talihi yani...

tamamen sevisememekten boyle bunlar :)

atamadiklari cinsel enerji yuzunden birbirlerini yiyorlar... iste bu enerji bu kadar kuvvetlidir...
yazilarimi okurken "offf" dediginiz seyleri, buyuk bir askla ve memnuniyetle yaptirmasidir askin kerameti :)))

ek malumat örnekleri:



vajinal orgazm gerçeği: g noktası

Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen burayı tıklayın.

26 Şubat 2008 Salı

orgazm mı, çiş mi?






















kadının g noktası bir zevk üretecidir. velakin çocukluğundan beri g noktasını (cinsel organını) içinde taşıyan kadın için bir çıkmazdır bu; çünkü idrar torbası dolunca karın duvarına doğru genişleyemediği için, g noktasına basınç uygulamaya başlar.

bu da (yani çiş tutmak) her kadına zevk verir. ne var ki kadın, hissettiği şeyin "cinsel bir zevk" olduğunu bilmez. kadın için o hissin adı "çiş gelmesi hissi"dir. yani biçok kadın sevişirken çişini tuttuğunu zannederken aslında orgazmını tutar

lafı şuraya getiricem; mesela misyonerdeyken elinizi/avuç içinizi kadının kasığına bastırıp g noktasını (penisinizle karın duvarı arasına) sıkıştırırsanız, orgazmı bilmeyen kadın "tuvalete gitmem lazım" diyerek sizi üstünden atabilir. delicesine zevk alıyordur, ama aldığı şeyin zevk olduğunu bilmiyor ve "adamın üstüne işeyeceğim sanırım" gibisinden kontrolünü kaybetme paranoyası yapıyordur.

doğrudur da, mesane boş değilse kadınlar ilk orgazmlarında (hatta mütekip çok şiddetli orgazmlarda da) kontrolü kaybettikleri o anlarda genellikle işerler.

o çiş hissine aldırmayınız/aldırtmayınız. biraz daha devam ederseniz, az ileride orgazm bekliyor kadını çünkü :)

vibratör... ama nasıl?

bi kere ortam uygun olmalı,

-mümkünse boş bir ev (orgazm olurken bağıracaksınız çünkü)
-sıcak bir oda (soyunursanız bedeninize daha rahat dokunursunuz)
-uygun filmler (soft porno-erotik, konulu filmler idealdir)
-hatta gevşemek için bir miktar alkol alabilirsiniz.
-vibratöre hijyen bakınından prezervatif takın ve mümkünse kayganlaştırıcı (yahut o işlevi görebilecek bir krem) sürün.
-seansa başlamadan önce tuvalete gidip idrar torbanızı boşaltın. orgazm anında "kaçırma" olabilir :)

"ne yapıyorum, böyle olmamalı" moduna girmeyin, evet efendim, daha önce defalarca seks yapmışsanız ve olmamışsa, aynen böyle olmalı artık.

utanmayın, etrafınıza sadece eşyalar var. kendinize sürekli yalnız ve güvende olduğunuzu telkin edin.

vibratörü kullanmak için -çok merak edip- sabırsızlanmayın. soyunun ve filmi açın, içkinize başlayın... iyi vakit geçirin yahu, terapi gibi bişey bu yaptığınız.

içinizde hareketlenmeler başlayınca öncelikle kendinize dokunun ve "vajinal uyarım"a bedeninizi hazırlayın. kendinizi uzun uzun okşayın.

uygun zamanı hissettiğinizde işleme başlayın :)

...

o kadar da ciddiye almayın yahu,
vibratörler eğlencelidir ;)

orgazm problemini neden vibratörle aşmalı?

Bu özet kullanılabilir değil. Yayını görüntülemek için lütfen burayı tıklayın.

p noktası uyarımı erkeği gay yapar mı?

önceki konuda biraz belirtmiştim fakat maillerden anladığım kadarıyla bu konudaki merakı biraz daha detaylı gidermekte fayda olacak.

toplumun genel tavrıdır evet. "erkek adam g.tünü elletmez" gibi algılanır toplumda. "g.tünü" elleten olsa sa gay'dir, ibnedir... öyle algılanır gerçekten bizim halkımız arasında..


ben de diyorum ki; alakası yok. gay'lik sadece penetrasyona indirgenebilecek bir hadise değildir; gaylik bir hissediştir, bir tercihtir, hemcinsten hoşlanma ve onları arzulama durumudur. evet bu durum, gayler arasında penetrasyon yaşanan cinsel eylemlerle taçlandırılabilir. ama gayler oral seks de yaparlar? oral sekse de mi gay işi diyeceğiz şimdi sizin baktığınız düz mahtıkla? gayler tarafından yoğun bir şekilde kullanılıyor olması, bunun bir gay sevişme tekniği olduğu anlamına gelmez.


öte yandan, neden bir önceki yazıda "cinsel olgunluğa tam erişmemiş çiftler sakın denemesin" dedim? onu da açıklayayım...
"g.te girenden zevk alırsan ipne olursun" gibi bir sanrıyı taşıyacak kadar cinsel rolü oturmamış ve bu konuda zaman zaman -kendi bile farketmeden- özgüven problemi yaşayabilen bir erkeğin, bu olay karşısında çok kafası karışabilir. çünkü eşiyle yaşadıkları şey -her ne kadar 4 duvar arasında yaşandıysa da- sonuçta TABU'dur... toplumun kınadığı, ayıpladığı, ötekileştirdiği bir cinsel eylemdir.


böyle bişeyin iç karıştırmaması, sonradan hazımsızlık yapmaması, psikolojik anlamda zarar vermemesi için olmazsa olmaz şey; sevgi dolu ve ne yaptığını bilen bir kadın, "erkek"liğini kendine çok derinden ispatlamış (eşiyle beraber cinsel bir olgunluğa erişmiş) bir adam, ve tüm toplum yalan yanlış koşullandırmalarından arınmış bir zihindir.


...


ha "cinsel olgunluğa erişmemiş" bir erkek yaparsa gay mi olur?


hayır, ben buna ihitmal vermiyorum; bence daha çok psikolojik açıdan rahatsızlık ve suçluluk hisseder sonrasında. hatta bu rahatsızlık, suçluluk ve pişmanlık öyle bir boyuta varabilir ki, içten içe "ibne değilim ben"i ispatlamak için abartılı bir erkeklik gösterisi moduna girebilir. p noktası uyarımından zevk almıştır ama toplum tarafından kirletilmiş üst beyninde "ibne"lik paranoyasını atamaz.


bunu nötralize etmek için eşine karşı da gereksiz bir erkeklik gösterisi tavrı geliştirebilir. bu da şüphesiz ki ilişkiyi mahvedecektir.


...


aslında tehlikeli olan erkeğin dişil, kadının eril sürece girmesi değildir. tehlikeli olan; insan bilincinin bunları aksiyle nötralize etmeye çalışmasıdır...


çünkü bedenlerimiz zaten içine girdikleri yalan yanlış süreçleri aşabilecek ve kendi normaline dönebilecek donanımdadır, fakat toplumsal şartlanmışlıkların baskısıyla, farkında olmadan girilen bir nötralizasyon çabası işleri tamamen karmaşık hale getirebilir. doğal olmayan ve tehlikeli olan süreç bence budur



...

"erkekte tercih kayması yapmaz" diyorum, ama "kişilik değişikliği yapmaz" demiyorum dikkatinizi çektiyse...

sağlıklı ve mutlu bir ilişki içerisinde, doyurucu ve renkli bir seks hayatı dahilinde yaşanabilen p noktası orgazmı, esasen bir erkekte çok nefis kişilik değişikliklerine sebep olur :)

nedir bunlar?
bir kere bebeklikten itibaren tabulaştırılmış ve "kavgalı" olduğu anüs bölgesiyle büyük bir barışma sağlayan erkek için, kuyruk sokumundaki kavga biter.
bir erkeği müthiş özgüvenli, kendiyle barışık, müthiş güçlü ve mutlu kılan bir hadisedir bu...
"kadınsı" yapmaz ama mesela fevkalade babacan yapabilir bir adamı,
sabırlı, olgun, huzurlu, anlayışlı, ağırbaşlı gibi kişilik özellikleri kazandırabilir.
neden?

çünkü kuyruk sokumundaki kavga, devamlı olarak güç ve iktidar ispatlaması için salakça eylemlere iter biçok erkeği. kanı deli (delikanlı) olunur,
saldırgan ve kavgacı olunabilir, herşeyi onur gurur meselesi haline getirmek doğaldır bu süreçte. filan fewşmekan...

...

tıpkı bebekliğinden beri kendi vajinasına (korumak adına) yabancılaştırılan ve vajinası tabulaştırılp "yasak bölge" belletilen kızlar gibi, erkeklerin de anüs bölgesi kendileri için yasak, tabu, kirli ve tehlikeli bölgedir.

şimdi lütfen kendinize sorun;
bedeninin herhangi bir noktasına/bölgesine karşı kin ve iğrenme dolu bir korku taşıyan birinin, ruhsal olarak kendiyle barışık, kendinden memnun ve huzurlu biri olması beklenebilir mi?

düşünsenize saçmalığı; elinizden tiksindiğinizi düşünün,
ayağınızdan nefret ettiğinizi,
göbek deliğinizin size, korkuyla karışık bir iğrenme hissettirdiğini...

ne kadar saçma değil mi?

halbuki batılı erkekler yüzlerce yıldır kendi anüslerine karşı böyle bir hissiyat içindeler farkında bile olmadan...
belki de gizli eşcinsellik ondan bu kadar yaygındır bizimki gibi toplumlarda?
yasaklar her zaman caziptir çünkü...

...

kadınlarımız nasıl farkında bile olmadan vajinalarıyla kavgalılarsa, erkeklerimizin de çok ama çok büyük kısmının kuyruk sokumunda kavga var.
kadınlarımız nasıl vajinalarıyla ilgili "zihinsel" ketleri aşamıyor ve bu yüzden orgazmı tadamıyorlarsa,
erkekler de büyük oranda kuyruk sokumundaki kavgayı farkedip aşamıyor ve bu yüzden saçma sapan bir maçoluk, horozlanma, devamlı bir güç gösterisi modundan çıkamıyor.

şiddet bu toplumu toptan yiyor bu durumda...

...

kuyruk sokumundaki kavgayı bitirmenin tek yolu p noktası uyarımı mı?

hayır, tabii ki değil. bunun yollarından biridir erkeğin (tek başına da olsa) bu zevki tatması ve bunu aşması.

hayatınızda bir kadın varsa, ve "kadın" kıldığınız bir kadınsa, bir süre sonunda onun varlığı bile yetecektir sizin bununla barışmanıza.

kadın varlığı (gerçek bir kadın) doğası gereği şifacıdır ve onarıcır çünkü.

25 Şubat 2008 Pazartesi

erkeklerin g noktası: perineum

(resimlerin üstlerine tıklayarak detaylı hallerini inceleyebilirsiniz)

akupunktur da CV1,
Free Image Hosting at www.ImageShack.us

tao'da hui-yin


Free Image Hosting at www.ImageShack.us

batı tıbbında perineum

Free Image Hosting at www.ImageShack.us

ve bunun yanında, halk arasında "g.t ile ta..ak arasındaki mükemmel boşluk" :) olarak bilinen p noktasından bahsedelim biraz. (1 numaralı nokta)

Free Image Hosting at www.ImageShack.us

bu bölge, görüldüğü gibi prostat bezidir esasen. seks ve orgazm esrasındaki uyarımında bir erkeğe, standart seksin yaşamayacağı kadar bambaşka bir orgazm çeşidi vaadetmektedir.

kadındaki "g noktası"nın erkek versiyonudur. tıpkı kadında "uyandırılmadığı" sürece zevk vermeyen ve bir işe yaramayan g noktası gibi; p noktası da doğru bir müdaleyle uyarılmazsa, sekse herhangi bir katkı sağlamaz.

tıpkı daha önce orgazm olmamış kadınların, gerçek (vajinal) bir orgazmı yaşayabilmesinin bir takım faktörlere bağlı oluşu (erkeğe mutlak bir güven, zihnen ikna olmuşluk, duygusal çekim vs) gibi,


erkekte de normalde "uykuda" olan bu noktanın ilk keşfi, benzer faktörlere bağımlıdır.

yani bir erkeğin p noktasını uyandırmak için, aranızda koşulsuz bir güven ortamı oluşmalı, sekste "ayıp" olmayacağını fiziksel iletişiminizle çok net biçimde içselleştirmiş ve cinsel olgunluk'a erişmiş bir çift olmalısınız.

uyarım için çeşitli şiddette etki yaracak yöntemler var. bunlar sadece "dışarıdan" okşamalar şeklinden tutun da, anüs içinden parmakla uyarıma, hatta vibrasyon özellikli seks oyuncaklarına kadar birçok farklı şekilde olabilir.

yalnız önemli nokta şu ki; doğduğundan beri "ipne"lik paranoyasıyla büyüyen (tıpkı kızlarımızdaki "kötü kız"lık paranoyası gibi) bir erkek nesli için kolay olmayabilir böyle bir fikre alışma evresi.

sevgiyle yaklaşmak, çok yumuşak ve sevecen davranmak gereklidir.


ilk etapta "sevgilim bak böyle bişey var" diye lafa ortasından girmeseniz iyi olur yani :)


sevişirken -dışarıdan- ufak dokunuşlarla başlayın (üstteki fotoğrafta 1 numaralı alanda gördüğünüz bölgeyi dışarıdan okşamaktan bahsediyorum)


bikaç püf noktayı atlamamakta fayda var,

*dairesel hareketler yapın

*kesinlikle çok yavaş olun, çok hassas bir bölgedir, kendinizi kaptırıp biraz sertleşirseniz can yakabilir. bu da konsantrasyon dağıtır tabii.

*hemen sekse başlar başlamaz girişmeyin. bilhakis; ilk zamanlar partneriniz boşalmaya çok yaklaştığı anlarda başlayın. giderek öne çekin zamanı

*kesinlikle sert bir tenle yapmayın, adamın zımparalıyormuş gibi olmayın :)
kayganlaştırıcı veya o işlevi görebilecek kremler sürün parmaklarınıza (ve evet elleriniz de buz gibi olmasın)


ilerleyen aşamalarda şayet partneriniz de alışmış ve size bu kadar özel bir deneyimi "birlikte" yaşayacak kadar güvenmiş olursa, ufak ufak penetrasyon turlarına da başlayabilirsiniz.

parmak uyarımı güzel ve doyurucu bir yöntemdir başlangıç için.



tıpkı kadınların g noktası gibi uyarılabilir. bunun en genel ve garanti yolu, erkeğin yatarak bacaklarını açması ve penetrasyon işleminin parmakla gerçekşmesidir. (hijyenik açıdan ameliyat eldiveni takmanız sizin için iyi olur)

(avuç içiniz yukarı bakacak şekilde parmağınızı birkaç santim sokup "gel gel" yapar gibi hareket ettirmelisiniz. bunun yanında uyarılma fazından sonra dairesel hareketler de etkili olabilir)


ilerleyen aşamalarda arzu ederseniz vibrasyonlu seks oyuncaklarına da geçilebilir tabii...


...


aslında erkeklerin tümü bundan habersiz değildir. bazıları (o yukarıda bahsettiğim "ipnelik paranoyası" sebebiyle) bunu keşfetmiştir ve çok derin bir suçluluk psikolojisi içerisinde kendi kendine yaşar. ölümcül bir günah gibi gizlenir, çünkü kendi kendini bile "ibne" olarak algılamasına sebep olur birçok erkeğin.


nasıl yapılır?

mesela mastürbasyon esnasında boşta kalan elinin kendi parmağını kullanarak yaparlar... aslında birçok çeşit olabilir...


bu, son derece doğal ve normal bir seks eylemidir. bunu keşfetmiş ve yaşayan bir erkeğin (kendi cinsinden duygusal olarak hoşlanmıyorsa) eşcinsellik gibi bir eğilimi yoktur.

anal uyarım, insan vücudundaki çok sayıdaki erojen bölgelerden sadece birini kapsar.

ve tekrar ediyorum; günah değildir, ayıp değildir, yanlış değildir, zararlı değildir.

bunu yaşayan erkekler, "standart" bir sekse nazaran çok daha "dişil" bir orgazm tecrube ederler.

bu bir erkeği kadınsılaştırmaz mı?

hayır, aksine "ipnelik paranoyası" yüzünden bişeyleri yaşayamamış, yahut keşfetmiş ama suçluluk duygusu içinde, kendine bile itiraf etmeden yaşamış erkeklerin "kuyruk sokumundaki kavga"yı bitiren bişeydir bu.

bir erkeği çok daha zevk dolu, çok daha özgüvenli, çok daha sakin ve olgun, çok daha "erkek" yapar...

ha tabii bu bahsettiğim şeyler, partneriyle özgür ve mutlu biçimde bu hadiseyi yaşayabilen erkeklere ait özelliklerdir.

yoksa (keşfetmesine rağmen) bu hadiseyi bastırmaya çalışan, yoksaymaya çalışan, bunun bünyesinde ortaya çıkardığı karmaşayı, "maçoluk" tavrını abartarak nötralize etmeye çalışan adamlarda tam tersi işler süreç...

onlar için yasak elma olan bu hadise dayanılmaz bir suçluluk, aşağılık hissi ve abartılı bir yaşam tarzı olarak sirayet eder hayata...

"eril enerjinin doğru kullanılmadığında ortaya çıkarabileceği yıkıcılık", genelde bu tip bir sürecin sonunda gözler önüne serilir zaten...




**ayrıntılar için google'dan "male perineum point", "sacret spot massage" "prostate massage" "perineum massage" filan gibi aratıp taratabilirsiniz.

***bir de kişisel tavsiyem; çok önemli nokta şu ki,
eğer bir kadın olarak partnerinizle birlikteyken gerçek (vajinal) bir orgazm yaşamıyorsanız bu işe hiç girişmeyin.
çok teferruatlı bir konu ama neden olduğunu şöyle özetleyeyim;
enerjisel anlamda tam bir "dişi" sıfatı kazanmayan (orgazmı tanımayan) kadınlarda, eril enerji çok ön plandadır. siz farkında olmasanız da, çok içerden sizi domine eden, yıkıcı ve hırpalayıcı bir kaynakla beslenir varoluşunuz.

görünürde ne kadar yumuşak huylu, sevecen filan olursanız olun, orgazm olmuyorsanız o eril enerji etkisinden çıkamaz ve böyle bir (p noktası uyarımı) hadise sonrasındaki müteakip günlerde nedenini kendinizin de anlamayacağı bir aksileşme, huzursuzluk vs... sürecine girersiniz.
aynı şekilde eşiniz de sizin bu "domine" iç enerjinizden dolayı yalan yalnış bi şekilde "dişil" sürece girer. çok tehlikeli abir ayrımdır bu.

eşinizi mutlu etmek istiyorsanız bile, önce kendi mutluluğunuzu sağlamalısınız. aksi halde zaten aslında çok lezzetli bir yemeğin içine zehir karıştırmış oluyorsunuz. hiçbir işe yaramaz.
yarar sağlamadığı gibi bi de üstüne yıkıcı etki yaratır bu...

ilişkinizin tüm dengeleri bozulabilir böyle bir durumda.

önce kadınlığınızı yaşayın, sonra onun erkekliğini pekiştirirsiniz bu tip şeylerle.
ama önce kadın gelir her zaman.

vajinismus?

Türkiye'deki her 10 kadından biri evli ve bakire!
Çünkü kadınlar eşleriyle seks yapmaktan korkuyor. İstese de, sevse de cinselliği yaşayamıyor. Vajinismus adı verilen bu durum aylarca hatta yıllarca sürebiliyor. Bazı evliliklerde seks hiç yaşanmıyor...

tedavi edilmesi gereken çok ciddi bir hastalık bu. insanın yaşam kalitesinin yerlerde sürünmesine sebep olur etkileri bakımından...

bu siteyi daha çok "seks yapan ama seksten gerçek bir zevk alamayan" insanlara yol göstermek için oluşturduğum düşünülürse, biraz konu dışı burası için.
ama yine de bilgi olarak Cinsel Terapist ve Evlilik Terapisti, aynı zamanda Cinsel Tıp Enstitüsü Genel Başkanı olan Dr. Cem Keçe ile yapılmış bir röpörtajı aşağıya ekliyorum;

"Vajinismus nedir?
Vajinismus tıpkı deprem gibidir. Kişi umutsuz olduğuna yürekten inanır, 'Ya canım acırsa' diye cinsellikten korkar ve vajina kasları öyle bir kasılır ki, asla ilişkiye giremez. Bu, en önemli cinsel fobilerden biridir. Vajinismusun en temel belirtisi o an geldiğinde kişinin panik atak benzeri bir durum yaşamasıdır. Yani kişi eşini iter, kasılır, endişe, korku ve kaygı duyar. O kadar açık bir kaygı duyar ki, bilinci açık olsa bile kontrolünü yitirir. Bundan utanır, suçluluk duyar, kendinden nefret eder, hayal kırıklığına uğrar. Zamanla cinsel isteksizlik ve çocuk sahibi olamama kaygıları buna eklenir. Bu, kadın için de erkek için de zor bir durumdur. Bazı evlilikler buna sadece 5-10 yıl dayanır. Ancak bu korkular 30 yıl bile devam edebilir.

Tedavi edildikten sonra vajinismus tekrarlar mı?
Vajinismusun tipleri vardır. Genelde ilk gece ortaya çıkar ve doğru tedaviden sonra geçer. Bazen cinsel hayatı olan kişilerde birden ortaya çıkar. Doğum yırtıkları, düşükler, kürtaj, kötü ve sert yapılan bir cinsel muayene bile buna neden olabilir. Bu kadınlar fiziksel problemler ortadan kalksa bile cinsel birleşme yaşayamaz. Daha önce tedavi olmuş kişilerde bu hastalık tekrarlayabilir.

Kolay tedavi edilebilir mi?
Geçmişte yaşanan bir cinsel travma yoksa ya da muayene edilebiliyorsa, bu 'basit vajinismus'tur. Nispeten tedavisi kolaydır. Bazılarında geçmişte yaşanmış cinsel bir travma öyküsü vardır ve derinlerde bastırılmıştır. Bu, 'ağır vajinismus'tur. Tedavisi zor ama mümkündür. Bazı kadınlar ise partneri ile olan diğer problemleri nedeniyle istemli olarak ağrı, yanma, acı ve kanama olacağından korkarak cinsel birleşme sırasında kendilerini kasarlar ve cinsel ilişkiye izin vermezler. Buna da 'durumsal vajinismus' denir.

Vajinismus, anne-baba olmaya engel teşkil eder mi?
Hayır, vajinismus yalnızca sağlıklı ve mutlu bir cinsel birleşmeye engeldir. Normale göre gebelik şansının az olmasına rağmen, vajenden kayan spermler nedeniyle gebelik oluşabilir. Son yıllarda tüp bebek yöntemiyle anne-baba olan birçok çift var. Sorunlarını çözmek yerine aşılama yöntemi ile anne-baba oluyorlar. Halbuki bu durumda tüp bebek ve aşılama gibi yöntemler sadece zaman ve para kaybıdır. Normal doğumdan sonra bu sorundan kurtulacaklarını düşünenler yanılırlar. Bazı jinekologlar bile doğum sırasında bu konunun kendiliğinden çözülebileceğini düşünür. Ama sorun devam eder. Zaten bu çiftler genellikle sezaryeni tercih ederler.

Eşi vajinismus olan erkekler ne yapıyor? Bu önemli bir boşanma sebebi mi?
Sanılanın aksine vajinismusun yol açtığı boşanma oranları düşüktür. Çünkü cinsel korkular çifti birbirine yakınlaştırır. Devamlı reddedilme ve tatminkar olmayan bir ilişki nedeniyle erkekler pasifize olur. Vajinismuslu kadınlar eğer görücü usulüyle evlendirilmemişlerse, eş veya sevgililerini otoriter ve baskıcı babalarının aksi özellikteki erkeklerden seçerler. Evlilik öncesi başka kadınlarla yaşadıkları cinsel deneyimleri sınırlı olan eşleri, çoğunlukla aşırı nazik, pasif, girişken olmayan ve edilgin erkeklerdir. Tencere ve kapak misali karı-koca birbirlerini kırmaktan aşırı derecede korkar. Vajinismuslu kadınlar nasıl birer 'iyi kız' ise, eşleri de aynı şekilde 'iyi çocuk'lardır.

Vajinismusu olan bir kadına kocasının cinsel ilişki için ısrar etmesi normal midir?
Eğer erkek kadının korkusunu anlamaya çalışıp ona destek olmak yerine, bir an önce cinsel ilişkiyi gerçekleştirip hem kendisine, hem eşine, hem de ailesine erkekliğini ispatlama gayreti içinde hareket ederse sorun daha da büyür. Maalesef genellikle süreç bu şekilde işler. İlk geceden sonra aile büyüklerine hesap veren çiftler, sorunun büyümesine neden olur. Vajinismuslu kadınların eşleri istenmedikleri, reddedildikleri, yeteri kadar sevilmedikleri korkusuna kapılabilirler. Ne yapacaklarını bilemezler, ki bu çok normaldir. Hayatlarının cinsel ilişkiye girmeden geçeceğini düşünerek, bu sorundan kurtulmak için kendilerini tamamen işlerine adamayı denerler.

çeşitleri neler?
4 ayrı karakterde vajinismuslu kadın tipi bulunmaktadır:

UYUYAN GÜZEL: Kocalarıyla kardeş gibi yaşayan, çocuksu kadınlardır. Ailelerine bağımlıdırlar. Her zaman öğrenci konumunda kalırlar.

SAVAŞÇI: Cinselliği karşı cinsler arasındaki bir mücadele gibi görürler. Kadınlığın zayıflık ve pasiflik olarak algılanışı, onlara dayanılmaz bir acı verir.

KRALİÇE ARI: Cinselliği reddederler. Erkeği yalnız soyun devamı için isterler. Onlar için cinsellik aşağılayıcıdır.

İYİ KIZ OLMA SENDROMU: İlk kez 1976 yılında G.C. Moulton tarafından okullarında başarılı ve ebeveynleriyle çatışması olmayan kadınlar için kullanılan bu tanım, vajinismusa yol açabiliyor. Cinsel terapi için başvuranların çoğu genç kızlıklarında 'iyi kız' olduklarını söylüyor

Vajinismuslu kadının genel özellikleri nelerdir?
* Her zaman, her şeyin en kötüsünü düşünürler.
* Kurallara uyarlar.
* Öfkeyi ifadede zorluk çekerler veya kızgınlıklarını dışa vuramazlar.
* Aileye bağımlıdırlar.
* 'İyi kız' olmaya çalışırlar.
* Mutlaka kabul gereksinimi duyarlar.
* İğne ve dişçi, gibi özel korkuları vardır.
* Çocukluk çağından kalma korkuları vardır.
* Çocuksu kişilikleri vardır.
* Duygusal ve fiziksel olarak açık olmanın tehdit edici ve güvenilmez olduğunu düşünürler.
* Cinsel ilişkiye karşı korku reaksiyonları vardır.
* Erkekleri saldırgan olarak tarif edebilirler.
* Kontrolsüz davranışlarda bulunurlar.
* Bedenlerinden asla hoşnut olmazlar.
* Yatak ıslatma ve uykusuzluk gibi çocuksu semptomları bulunmaktadır.
* Sık sık hastalanırlar.
* Olumsuz dini şartlandırmaları olabilir.
* Anoreksiya ya da bulimia onlarda sık görülür.
* Yetişkinliği ve evliliği kabul etmekte güçlük çekerler.

23 Şubat 2008 Cumartesi

male multiple orgasm

"multiple orgasm" hadisesi, tek ve oldurucu siddette degil, arka arkaya ve surekli bir orgazmi ifade eden kavramdir.

bu, kadinlarda standart donanimdir. kadinlar "kadinlik" hadisesinde ust asamalara ciktikca (duzenli ilskilerde kacinilmaz bir surectir) kendiliginden gelisebilir.

erkeklerde de duzenli calismayla saglanabilen biseydir.
altta bununla ilgili -pratik fikirler iceren- bir alinti inceleyebilirsiniz,

"bu hafta iki kere başarabildiğim eylem (seviştim diye değil, masturbasyon esnasında) galiba sonunda öğrendiğim anlamına geliyor. ancak yapılabilinmesi için iki şeyin oldukça iyi anlaşılması gerekiyor:

1) orgazm ile boşalma aynı şey olmak zorunda değildir. sadece insanlar kendilerinden orgazmla boşalmayı (haklı nedenlerle) birbirleriyle eş tuttukları için her orgazmın boşalma ile biteceği yanılgısı içerisindedirler.

2) önemli olan hazzı geciktirmek değil hazzın devamlılığıdır. sevişirken borsayı, fener-cimbom maçını falan düşünmemeniz gerek. önemli olan boşalma anındaki zevk değil boşalmaya giden yoldaki zevktir (bunu kendiniz kafanıza kazımaya çalışın, genellikle okuduğum taocu kitaplarda bunun öğrenilmesi için kendinizi parmaklamanız tavsiye ediliyor (!)

3) bunu yapabilmek zaman alıyor. bayağı zaman. aylar falan gibi.şimdi adım adım açıklarsak:

a) (bkz: kegel egzersizi) baktınız mı? güzel. bu hareket aslında boşalmanın hemen başlamasını sağlar, eğer yatakta denerseniz. ancak bu egzersizin amacı zaten bunu farketmenizdir ve bu kası istemli olarak güçlendirmenizdir. ve evet, bu biraz erken boşalmaya yol açabilir. bu kası pipinizi belirgin olarak içeri çekebilmeye başlayana kadar çalıştırın (birkaç ay düzenli olarak).

b) şimdi, bu kasın ne zaman kasıldığına dikkat etmeniz lazım. gidin ve boşalana kadar çekin. boşalma anında dikkat ederseniz kegel egzersizi ile çalıştırdığınız kasın oldukça şiddetli kasıldığını hissedeceksiniz.

c) taocu kitaplarda enerjinin yukarıya iletilmesi falan gibi şeylerden bahsedilir. bilinmeyen şey ise boşalmayı kontrol eden kasın kasılmasını engellemeye çalışmak orgazm anında tamamen aynı hissi verir: önce bacakların ve ayakların kontrolden çıkması hissi ve sonra belden kafaya kadar yükselen bir gevşeme, zevk. artık yapmanız gereken tek şey kafanızın içinde önemli olanın zevk olduğunu tekrarlamak ve o kasın kasılmasını zihninizle engellemeye çalışmaktır. hemen başarılı olacağınızı sanmayın.

d) eğer orgazmın birden biraz daha zayıf bir şekilde devam ettiğini ve boşalma sürecinin durduğunu hissediyorsanız başarmışsınız demektir.ne olursa olsun acele etmemek de önemlidir. bütün bunları aklınızda tuttuğunuz sürece biraz da çalışmayla, siz de yeni zevklere yelken açabilirsiniz"

kaynak:
http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=male+multiple+orgasm%2F%40metthew

erkek boşalması? orgazmı? yahut her ikisi?

erkekteki bosalma ve orgazm ile ilgili faaliyetlere iliskin beyin bolgeleri, lokasyon olarak cok yakin yerlerdeler fakat nihayetinde ayrilar.

bu da demek oluyor ki; evet, bilimsel olarak da gercektir kk; erkekte bosalma ve orgazm surecleri ayri yasanabilir.

bunun icin tantrayla ilgilenmek ve taocu egzersizler yapmak gerekli. ve tabii ki bu egzersizler sadece fiziksel olmamali; bir kisim spirituel gelisimle de taclandirilmalidir.
eger erkekteki ereksiyon kontrol altina alinip, bosalma-orgazm ayrimi saglanirsa, ciftlerin onunde cok farkli bir deneyimin kapilari acilacaktir;

buna vadi orgazmi deniyor. erkegin ve kadinin derin bir kucaklasma halinde tek vucut olmasi ve pek de hareket etmeden saatler surecek bir birlesme yasamasina yariyor bu... sonucta (daha dogrusu "surecte" :) vadi orgazmi olusuyor. aslinda bu bahsedilen tam anlamiyla tantrik bir sevisme...
vadi orgazmi konusu enteresan hakkaten.. yani mesela birlesme boyunca 10-15er dakikalik (veyaz daha sik) araliklarla yasanan orgazm serilerinden bahsedilebiliyor. erkek bosalmiyor, kadin bosaliyor orgazmlar esnasinda.

mukemmel bir rahatlama, buyuk bir icsel ve dissal barisiklik, kendinle ve evrenle muthis bir karisma hissi yasaniyor... ayrica tam bir spirituel gelisim icin olmazsa olmazlarin basinda gelen bir tecrube bence bu...

ilgilenenler icin basucu kitabi: kadınlar için taocu sevisme sirlari
erkekler icin taocu sevisme sirlari
("mikrokozmik yorunge meditasyonu"yla da desteklenebilir)

ve son olarak "tantra ve otesi" adiyle turkceye cevrilmis; batili bir ciftin tantrik sevismeye gecis sureclerini son derece basit, eglenceli ve yol gosterici sekilde anlattiklari kitap. (taocu sevisme filan, mantak chia gibi uzakdogulular tarafindan yazildigi icin, ilk okumalarda ortaya cikabilecek "yok artik? bunu da mi yapicaz?" hissiyatiyla ilgili bir yumusak gecis vaadediyor tantra ve otesi gibi kitaplar. batililar tarafindan yazilmis, ani tadinda eglencelik kismi on planda yazimlar oldugu icin)

kadınlar, erkekler, seks ve diğer şeylere dair...

bazi insanlarin kumaşı hakkaten guzel, hamuru mu dersiniz? neyse o iste...
bence gercek manada "ask cocuklari"nda rastlanan bisey bu... dusunsenize;

siradan bir sekste (ozellikle kadinin ancak bir agac kavugu kadar zevk aldigi cimalarda) vucutta salgilanmasi gereken bir suru hormon (basta endorfin ve ostrojen) neredeyse hic salgilanmaz... oysa ki gercekten asik; istek ve zevkle seks yapabilen bir kadinda (ki normali budur) deli gibi endorfin (mutluluk hormonu) ve ostojen (kadinlik hormonu) salgilanir.
kadin, hem cinsi munasebet esnasinda, hem de gunluk hayatta cok daha mutlu, kendiyle barisik, ruhi bunalimlardan ve melankoliden uzak olur boylece... yani "kadin gibi kadin" olur...
ancak boyle bir kadin annelige hazirdir. bunun da cok mantikli bir sebebi var; dusunsenize; (onunuze bir matematik-antropoji sorusu koyacagim simdi)

seksten ve dollenmeden sonra 9 aylik korkunc zor bir hamilelik sureci...
bunun ustune dogum sonrasi 3-6 ay logusa bunalimi koyun...
ustune bir de 2 sene emzirme ve (cocugu birine emanet edebilecek kadar) buyutme suresi...
bu anatomik ve psikolojik olarak cok zor olan surecler icin doga ve evrim sureci nasil bir sistem olusturmali sizce? yani bu kosullar altinda hangi manyak disi kendini ve bedenini "feda" eder durup dururken?

anladiniz mi simdi kadinin neden seksoloji acisindan erkekten cok daha ustun ve cok daha sansli oldugunu? doganın kadin nesline "dogurtabilmek", bu zor sureclere onu hazirlamak ve ikna edebilmek icin verdigi bir nevi rusvettir aslinda kadin cinselliginin nimetleri.

ayni zamanda yukarida saydigim ve sayamadigim tum hormonlar, bu zor sureclerde ihtiyac duyacagi gucu saglar kadina (burasi cok onemli; gercek "kadinlik gucu" denen sey budur iste. son derece dogal bir hadisedir)
bir kadini mizac olarak sabirli, sevecen, sakin, duyarli, nazik ve dusunceli yapan en onemli sey, esasen buyuk oranda salgiladigi hormonlardir. duzgun, doyurucu ve duzenli bir seks hayati yasayan hemen hemen tum kadinlar, evvelki mizaclari ne olursa olsun, yavas yavas bu sekle burunurler...

annelige hazir hale gelirler yani...

nedir kadina doganin bunun icin cinsellikle ilgili gectigi kiyaklar mesela?
female multiple orgasm bile tek basina yeter! erkekler her sevismede sadece bikac saniyelik tek bir orgazm yasarlar ve sonra ikincisi icin tekrar toparlanma usresi, ereksiyon suresi ve faaliyet sarttir. cok zahmetli bir surec...

kadinlarin orgazm suresi 10-20 saniyelerin ustune cikar, arka arkaya defalarca orgazm olabilirler, bunu yasamak icin cok da fazla efor sarfetmeleri de gerekmez...

seks sonrasi da farkli; erkekler orgazm sonrasi refrakter periyoda girerler. bir nevi "dip"tir bu. bi 10-20 dakka filan bombos, bitik halde kalirlar. herhangi bir cosku, heyecan, sevinc... hicbisey yoktur. sadece bosturlar iste.
kadin ise her orgazm sonrasi tazelenir, yenilenir.. her seferinde salgilanan hormonlar delicesine artar. bu da bir nevi pil sarji gibidir. seks esnasinda, orgazm aralarinda atilan kahkahalarin filan sebebi budur, bi nevi mutluluk ve zevk patlamasi yasanir...
mukemmel bir yasam enerjisidir bu..

gelgelelim dollenme esnasinda olanlara...

dogru duzgun bir seks hayati olan ve cinselligini kesfetmis her kadinin hormonlari "olmasi gerektigi gibi" calisir. suphesiz ki, spermin dolleyecegi yumurta hucresinin olusumunda da fark olacaktir boylece (coluk combak sahibi olmayi dusunmedigim icin bu kisimla ilgili cok da arastirma yapmis degilim. su son cumle benim varsayimimdir :))

ayrica enerjisel anlamda da erkegin, gercek bir kadinla sevismesi farkli, sevisirken ancak bir agac kutugu kadar zevk alan bi kadinla sevismesi farklidir. soyle ki;

hormonlari dogru duzgun calisan kadinlarin ter ve vucut sivilarindaki -normalde burnun almayacagi- kokular bile, erkek tarafindan algilanir (bu kokulari aldiklarinin farkinda olmuyorlar ama)
sirf o kokular bile erkekte o "erkeklik" hissiyatini korukler, arzuyu ve o "erkek" varolusunu kamcilar... erkegin kendini -tabir i caizse- sapina kadar erkek hissetmesini ve o testosteron hormonlarinin katlanmasini saglar bu da... (erkeklerde de bu noktada olusuyor zaten o kendini "disisini herseye karsi koruyup kollayabilecek gucte ve istekte" hissetme hadisesi. bilirsiniz, testosteron ayni zamanda guc ve savascilik hormonudur)

yani ozetle; tam (saglikli) bir kadin + tam (saglikli) bir erkek = tam (saglikli) bir cocuk... iste doganin insana kodladigi seks ve ureme sistemi esasen budur...dogal ve normal olani budur yani...

ama kendine ve dogasina sasilasi derecede yabancilasmis insan neslinin maalesef az kismi bu bilince sahip ve buna uygun bir dogallikla yasiyor...

bence, kibirlilik, kotuculluk, zarar verme, ve seytani olarak algilanan hersey, aslinda insanin yukarida anlattigimin tersi sekilde; kendi cinselligine ve dogasina yabancilasmasi sonucu ortaya cikiyor zaten.

nerede sakatlanmis, eksik birakilmis, yasanmamis/yasatilmamis bir cinsellik (cinsel enerji) varsa; biliniz ki o ancak kotuluge hizmet eder, kotuluk besler...

insan cografyasinin "yeryuzu"nde temiz ve berrak caglayanlar, irmaklar gibi akmayan-caglamayan cinsellik, biliniz ki "yeralti"na iner ve pislik icinde, metan gazlari, ve lesler icinde cogalir...
bulabildigi her delikten de "yeryuzu"ne cirkef fiskirtmaya baslar ondan sonra...

bu fiskirtmalar, mahallenizin dedikocu/fesat teyzeleri gibi gidim gidim da olabilir, hitler'inki gibi korkunc patlamalar ve zararlarla da...

ama emin olunuz ki o enerji muhakkak bi yerlerden cikar... onun dogasi "yukarida"dir cunku...

pornografiyi yakmalı mı, yıkmalı mı?

gercek bir sehvet, har, ates, o ask, tutku... (adina ne derseniz deyin) iste ondan varsa, pornografi yoktur...
buna karşın, "sehvet ve pornografi, seksin yanlis kanallara akmasina sebep olur" ve turevi fikirleri ise son derece tehlikeli buluyorum.

zararli biseyi yasaklamak vardir, ya da insanlarin ona yonelme sebebini ortadan kaldirmak vardir...
ben yasakci zihniyetin orta/uzun vadede amaca hizmet edemeyecegini dusunuyorum...

evet, pornografi hastalikli ve sagliksiz biseydir. fakat yine de "pornografi zinhar yasak" "zararli zihinsel imajlar cis" "sehvet kaka" dememeli,

bunu dersek, zaten kadinlarin cinselligi uzerine vurulmus olan "ort kizim" "gosterme kizim" "ayip kizim"lara yenilerini eklemis oluruz mecazi anlamda... zaten bu isler hep birileri kotuledi, yasakladi diye bu hale geldi yani...

evvela yapilmasi gereken sey, insan hayatina dogru, gercek, dogal ve en onemlisi samimi bir sehvet hissini davet etmektir. yani makami, asil assolistine vermek...

zaten hakkiyla onu makamina oturtmayi basarabilirseniz, pornografi, ciktigi kara delige suklum puklum geri donecektir. gerek yok oyle yasaklara, yadsimalara, kinamalara sunlara bunlara...

kaldi ki insan o gercek sehvet hissini ararken herseye el atabilir ve tabii ki o esnada en el altindakiler, ilk denenenler de o pornografik varoluslardir.
ama zaten hali hazirda dogamiza ait olmadiklari icin, gercek bir sehvet arayicisinin o pornografi giysisini giymesiyle cikarmasi bir olacaktir; plastiktir cunku o...
aradiginizin o olmadigini hemen anlarsiniz...

.


View My Stats